Tarihçe
09 Ekim 2021İnsanoğlunun toprağı işlemeyi keşfiyle birlikte yerleşik hayata geçiş süreci de hız kazanmış; yerleşik hayata geçişin doğal bir sonucu olarak da “Belirli bir insan topluluğunun, belirli bir toprak parçası üzerinde egemen olmasıyla oluşan hukuki kişiliğe sahip devamlı bir teşkilat”[1]olarak tanımlayabileceğimiz “devlet”lerin oluşum süreci hızlanmıştır. Devletlerin kuruluşuyla birlikte; doğaldır ki; insanoğlunun gerek güvenlik sebebiyle, gerekse de kendi ülkesiyle diğer ülkeler arasındaki ticarete konu emtia hareketlerini hakimiyetine alma isteği neticesinde, ülkesini çevreleyen sınırların belirlenmesi ve sınır hareketlerinin kontrol altında tutulması gerekliliği gündeme gelmiştir.
Bu bağlamda; ülke güvenliği açısından sınır kontrollerinin idari bir otorite tarafından gerçekleştirilmesi, bununla birlikte dolaşıma konu eşyanın da sınır geçişlerinde gerek güvenilirliğinin kontrolü, gerekse söz konusu eşya üzerinden alınması gerekli verginin tahsilinin sağlanması amacıyla gümrük idareleri oluşturulmuştur.
Bir ülkenin diğer dünya ülkelerine karşı egemenlik haklarının tescil edildiği en önemli noktalar olan ve bu itibarla da devletlerin olmazsa olmaz kurumlarının başında gelen gümrük idarelerinin[2], oluşumu oldukça eskiye dayanmaktadır.
Bu çerçevede, Türk Gümrük İdaresinin; Anadolu Beylikleri’nden Osmanlı İmparatorluğu’na, Osmanlıdan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne kadar gelişerek devam eden uzun bir öyküsü vardır. “Gümrükler Genel Müdürlüğü” her ne kadar resmi olarak ilk defa 1909 yılında “Rüsumat Müdüriyeti Umumiyesi[3]” adıyla kurulmuş olsa da, üstlendiği misyon ve işlev dikkate alındığında, farklı isimler altında bu fonksiyonu yerine getiren birimlerin söz konusu yıldan önce de var olduğu söylenebilir.
18. yüzyıla gelinceye kadar genellikle devlet içinde sadece bir "gelir" unsuru olarak görülen gümrükler, özellikle 19. yüzyılda Avrupa'da sanayi devriminin gerçekleşmesi, üretimde ve uluslararası ticarette büyük gelişmeler olması sonucu önem kazanmış; gümrük konuları ve sorunları ile kaçakçılıkla mücadele ön plana geçmiştir. Bu gelişmelere paralel olarak, gerek batılı ülkelerde ve gerekse Osmanlı İmparatorluğu'nda gümrüklerle ilgili yeni düzenlemelerin yapılması zorunluluğu doğmuştur.
Bu bağlamda, 1859 yılı Mart ayından itibaren on yedi emanete ayrılmış olan taşra gümrük idareleri, Hazine yerine daha önce kurulmuş bulunan İstanbul Emtia Gümrük Eminliğine bağlanmış; daha sonra da "Emanet" unvanı "Nezaret" unvanına çevrilmiştir. 1861 yılında da İstanbul Emtia Gümrük Eminliği kaldırılarak, "Rüsumat Emaneti" kurulmuştur. Aynı zamanda taşradaki Gümrük Emanetleri de Müdürlük adını almıştır. Tanzimat Döneminde yapılan bu yeni düzenlemelerin bir sonucu olarak; Gümrükler, Maliyeden ayrılarak, doğrudan Sadrazamlığa bağlı bir teşkilat olarak organize edilmiştir.
Diğer taraftan, 12 Temmuz 1909 tarihli bir Kararla Rüsumat Emaneti kaldırılarak gümrükler ve ilgili kurumları, “Rüsumat Müdiriyeti Umumiyesi” (Gümrükler Genel Müdürlüğü) çatısı altında 1859 öncesi dönemde olduğu gibi Maliye Nezaretine bağlanmıştır.
1499 sayılı Gümrük Tarifesi Kanununun 1 Ekim 1929 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanması ve gümrük vergilerinin arttırılmış olması nedeniyle, kaçakçılık olaylarında da artış görülmüş ve özellikle güney sınırlarımızda kaçakçılık olayları büyük boyutlara ulaşmıştır. Bunun üzerine, gerek gümrük hizmetlerinin daha iyi bir şekilde yürütülmesinin temini, gerekse kaçakçılıkla mücadelede etkinlik sağlanması açısından bir dizi tedbir alınması ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu çerçevede, gümrük teşkilatının idari yapısında da çok önemli bir değişikliğe gidilerek, 29/12/1931 tarihli, 1909 sayılı Kanun ile “Gümrük ve İnhisarlar Vekaleti” kurulmuştur. Böylece, gümrükler; tekel idaresi ile birleştirilerek bir Bakanlık çatısı altında yeniden yapılandırılmıştır.
Gümrük ve İnhisarlar Vekaletinin teşkilat yapısı ve görevlerini düzenleyen “Gümrük ve İnhisarlar Vekilliği Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun”un 1 inci maddesinde Gümrük ve İnhisarlar Vekilliğinin, merkez hizmet birimlerinden biri olarak “Gümrükler Umum Müdürlüğü” sayılmıştır.
Öte yandan, Bakanlıkların yeniden düzenlenmesi çalışmaları kapsamında, 1983 yılında, 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile “Maliye ve Gümrük Bakanlığı” kurulmuş olup bahse konu KHK’nın, 14 üncü maddesinde, Maliye ve Gümrük Bakanlığının 10 ana hizmet biriminden biri olan “Gümrükler Genel Müdürlüğü”nün görevleri hüküm altına alınmıştır.
Tarihi gelişimi içinde, 1983 yılında Maliye Bakanlığı ile birleştirilen ve bir anlamda tekrar Maliye Bakanlığına bağlanmış olan Gümrük Teşkilatının bu yapısı 1993 yılına kadar sürmüştür. 2/7/1993 tarihli, 485 sayılı "Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname" ile gümrükler, tekrar Maliye Bakanlığından ayrılarak, “Gümrük Müsteşarlığı” adı altında Başbakanlığa bağlı ayrı bir Müsteşarlık olarak yapılandırılmıştır. 485 sayılı "Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname"nin 6 ncı maddesinde Müsteşarlığın ana hizmet birimleri arasında “Gümrükler Genel Müdürlüğü” birinci sırada sayılmıştır.
Bakanlıkların yeniden yapılandırılmasına ilişkin olarak 2011 yılında yürütülen çalışmanın sonucu olarak, 3/6/2011 tarihli, 640 sayılı ve “Gümrük ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” ile, mülga Gümrük Müsteşarlığı ile mülga Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iç ticaret ile ilgili dört Genel Müdürlüğünün birleştirilmesi suretiyle “Gümrük ve Ticaret Bakanlığı” kurulmuştur. “Gümrükler Genel Müdürlüğü”, anılan Kararnamenin 6 ncı maddesinde Bakanlığın hizmet birimleri arasında da ilk sırada yer almıştır.
Sonuç olarak, Gümrükler Genel Müdürlüğü, 1909 yılında “Rüsumat Müdüriyeti Umumiyesi” adıyla resmi olarak kurulmuş olmakla birlikte, üstlendiği misyon ve işlev itibarıyla geçmişi oldukça eskilere dayanan bir Genel Müdürlüktür. Görev alanı itibarıyla, geçmişte olduğu gibi bugün de gümrük idaresinin nüvesini oluşturmaktadır. Zira, farklı adlar altında olsa da; gümrük hizmetini sunan kamu otoritesinin, her zaman lokomotif birimi olmuştur.